Kıl Tüy İşler...
Kendi kendime teoriler üretmeyi seviyorum, buda işte onlardan biri..Günümüz erkeği ve kadınını kıl,tüy açısından incelediğimizde söyle bir durum ortaya çıkmaktadır..Kadın genel olarak kılsız bir canlıdır..kıllar sadece baş,koltuk altları ve cinsel organın etrafında bulunmaktadır..Bacak ve kollarda ise cok yoğun olmayan tüy denebilecek bir yapı gözlenmektedir(istisnalar hariç...).Erkekte ise kıllar baş,yüz,koltuk altları,göğüs,karın,cinsel organ etrafı kol,bacak hatta sırt bölgelerinde görülmektedir..Gelelim teoriye...
İlk çağlarda insanın ortaya çıkmasından sonra iki türünden tamamen kıllı olduğu mağara duvarındaki resim ve çizimlerden,ayrıca yapılan bilimsel araştırmalardan görülmektedir.Erkek adale ve iskelet yapısı nedeni ile kadından daha güçlü olduğu için,avlanma, besin bulma,aileyi doğadaki diğer düşmanlardan koruma görevini üstlenmiş ve bu yüzdende dışarıda yani ormanda,doğada daha çok yaşaması ve bulunması gerekmiştir.Kadın ise mağarada erkeğin avladığı,bulduğu besinleri yemek için hazırlama doğan çocular ile ilgilenme onları muhafaza etme,yaşam alanını düzenleme gibi görevleri üstlendiği için daha çok mağarada,daha sonra çadırda, evde bulunması gerekmiştir..Bu doğal konumlanma sonucunda kıl,tüy açısından söyle bir değişim görülmüştür..
Erkek,sürekli dışarıda olduğundan başına dik olan gelen güneş ışınları başın üst kısmında olan saçların genetik olarak yıpranmasına sebep olmuş ve erkeklerin ilerleyen yıllarda saçlarının dökülmesine sebep olmuş ve bu genetik miras günümüze kadar gelmiştir.Dikkat ederseniz erkeklerin hep tepesindeki saçlar kelleşir,ense veya yan tarafta kalan saçlar dökülmez,çünkü o bölümler güneş ışığını direkt dik olarak almaz,aldiği zamanlar ise ya gün doğumu yada gün batımı olduğundan o zamanda günes uzaklaştığından ışık enerjisi gücünü kaybetmiştir..yüzyıllar boyu güneş altında yaşayan ve bugünde hala o şartlarda bulunan Afrikalılar ise, derileri uyum sağlamak için siyahlaşmak ve saçlarıda yok olmamak ve beyine o güneş enerjisini aktarmamak için saçın yapısı bugünün çelik yelekleri yapısına benzer kendi içinde sarmasık halini almıs(bu yapı atılan kurşunuda bedene aktarmaz tutar) ayrıca bıraz daha kalın telli olmuşlardır.
Başa dönecek olursak erkek yine hep dışarıda olduğu için,vücut kılları yağmur,soğuk,rüzgar gibi dış etmenler ile mücadele edebilmek için güçlü kalmışve erkek kıllı bir canlı olmuştur.Zaman ilerledikçe ateş,tekerlek bulunmuş ve insanlık geliştikçe erkek örtünmeye başlamıştır.Bu durumda vücudu koruyan o kıllar işlevsel olarak anlamını yitirmeye başlamıs ve vücuttaki pozisyonları ve yoğunlukları gittikçe azalmaya başlamıs olup, günümüz erkeğindeki yoğunluğa düşmüşlerdir.Buradaki göreceli olarak tek istisna sakal ve bıyık diye adlandırdığımız kıllardır,bunlar ilk çağlardaki kadar yoğun olmasada hala farkedilebilir yoğunlukta olmasının tek sebebi yüzümüzü örtmememiz ve dogal bir refleks olarak yüzümüzü gözlerimizi güneşten hep saklamak kollamak arzumuz olduğundan sakal bıyık ve kaş değişmeden bugüne kadar gelmişlerdir..
Kadına gelince,sürekli bir mağara yaşamı olduğundan veya güneş ve doğa şartları ile erkek kadar teması olmadığından vücut kıllarına gerek kalmamıs,bunlar zaman içinde dökülmeye başlamış ve günümüzdede minimal hale gelmiştir...Aynı zamanda kadın yine mağarada bulunduğundan ve güneşle asla erkek kadar temasta olmadığından, başı ve vücudun en önemli organı olan beyni koruyan saç kılları asla tepeden dökülme ihtiyacı hissetmemiş,bu durum genetik olarak işlendiğinden,günümüz kadınınında saçları tepeden dökülmemektedir..
Kadında ve erkekte ortak olarak ilk çağlardan bugüne kadar değişim göstermeden(veya cok az değişim gösteren) gelen 2 adet kıllanma lokasyonu vardır..Koltuk altları ve cinsel organ çevreleri..Bunun bu şekildede olmasının da bana göre cok basit sebepleri vardır..Koltuk altları kolun fiziksel konumu gereği hep kapalı ve asla güneşi görmeyen bir pozisyondadır,dolayısı ile hava şartları,güneş,giyinmek veya giyinmemek oradaki kılların genel durumunu asla etkilememektedir,her zaman hafif nemli ve 36.5 derece civarında varolmaktadırlarve bu yüzden herhangi bir değişime ihtiyaç duymazlar.Cinsel organlara gelince,onlar gerek doğadan korunmak gerekse ahlaki nedenlerden dolayı insanlık tarihi boyunca hep karanlıkta olduklarından orada bulunan kıllarda hiç değişim göstermemiştir.. Ne teori ama degilmi, çokmu salladım acaba :))
Peki bu teoriden şu sonucu cıkarabilirmiyiz kılsız olmak gelişmişlik ve medeni olmak göstergesimidir??? ..BİLMEMKİ
0 yorum:
Yorum Gönder